Gunlerdir ne zamandir cekmedigim bir karin agrisi, aglama hali ile cebellesiyorum.Konularin hangi birini acsam? Su gelip gecmeyen melankoli, sadece safra kesesinden kaynaklanmiyor, sayin Shakespeare efendi buyuk yanilgi icindeler.
Tez yazmak bir dert, yazmamak bir dert.
Is bulmak buyuk bir dert.
Burada kalmak bir dert, kalmamak bir dert.
Ogrenci olmak bir dert, olmamak bir dert.
Insan olmak bir dert, kadin olmak daha buyuk bir dert.
Boyle devam edip gidiyor, dertlenmeler kumesinin uyelerinin dizilimi.
"Mavi kus her daim sarhos,
Biraz da bize kizmis..."
Oyle bir noktaya geldim ki, kedim Zencefil'i ilk aldigim zamanlardaki caresizlik cumlemi tekrar tekrar kurar buldum kendimi. "Benden olmayacak galiba". Ne olup olmayacagi dert degil, genel olarak herhangi bir sey "olma"nin imkansiz gorundugu o sinir cizgisinde durdum ve diyecegim sudur ki, sinirin oteki tarafi gercekten cok korkutucuydu.
"Saksaganin sakasi sandilar,
Muhabbet kuslari ve papaganlar,
Belki de arkadasindirlar
Kargalar gibi karaladilar
Kirlangiclar ve serceler
Bize biraz yalan soylediler
Cok saftik..."
Ancak arkadaslarim ve ailem, ne kadar tesekkur etsem az gelecek bir destekle birakmadilar beni o sinir cizgide, bir gozum sinirin otesindeki korkuncluk senaryolari
na takilmis halde. Sanki gozlerimin etrafinda bloklar varmiscasina daralmis gorusumu, ic bogucu bir filmdeymiscesine etrafimi saran soluk renkleri bir cirpida duzelttiler.
"Zararsiz kucuk yalanlar gibi,
Yagmurdan kacanlar gibi,
Butun vapurlari kaciranla
r gibi
Gel..Hic uzulme
Salina salina uc
Ben gelemem, ama sen git biraz dolas"
Modern hayatin kacinilmazi olabilecek bir panik-atak krizi oncesinde, beni bogazimdaki dugume, gozumdeki yasa, sesimdeki titremeye ragmen, sabirla dinleyen, bana kim oldugumu, nasil oldugumu, su ana kadar verdigim mucadeleyi, neyi hak ettigimi hatirlatan herkese duydugum minnet sonsuz.
Fakat mavi kusun hikayesi, burada bitmiyor, bir baska dilde devam ediyor:
"there is a bluebi
rd in my heart
that wants to get out
but i am too clever, I only get him out
at night sometimes
when everybody's asleep.
I say, I know that you're there,
So don't be
sad.
then I put him back,
but
he's singing a little
in there, I haven't quite let him
die
an we sleep together like
that
with our
secret pact
and it's nice enough to
make a man
weep, but I don't
weep,
do
you?"
Oyle iste blog, bu mavi kus dertlendi, hayati bosverdi, uzanan ellere tutundu, hayata kirginsa da ucup eski dalina kondu. Aglanmayi, kendine yuklenmeyi de kesti. Bir tur cikmadik candan umut kesilmez hesabi, gevsedi.
Sylvia Plath'le aramda hep bir benzerlik olduguna inandiysam da, ne demek istedigini bu kadar berrak anladigim bir doneme hayatimda bir daha ne zaman gelirim bilmem, ve hatta umarim gelmem. Fakat yine de onun yikim sozculeri, ba
na hayat verir gibi: "I am... I am... I am..."
Daha azina hic gelemem!
Bir de "They don't care about us" ile sokaklara dokulmek istiyorum. O apayri bir yazi konusu. Onun yerine videosunu izleyip mest oluyorum. Buyrunuz burdan tadiniz:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder