10.4.08

Ön-YARGI'da bağımsızlık...



İnsanın kendisi ile mücadelesi gerçekten zor bir şey azizim. İtiraf etmek gerekirse önyargılı bir insanım. için. Kesinlikle ilk izlenim geçme notunun %50'si benim için. Kafamda oluşturduğum kalıplar var (Baskın Oran deyişiyle "kutu" onlar, bildiğin "kutu".) Birisini görmemde gerekmiyor kafamda yargılara ulaşmam için. Böyle bir kalıplara, kıyafetlere, hallere sokuyorum insanları, özellikle de kafamda o yüz ve bakışlara gidebilecek sesler düşünüyorum. En zevklisi ise gerçek sesleri ile karşılaştırmak benim kafamdakileri... Neyse mesele bu değil.
Mesele önyargıdan çıkmaya çalışırken yaptıklarımızın bile önyargının ürünü olabilmesi. (Seni seviyorum Wittgenstein diye haykırasım geliyor aralarda da baskılıyorum.) Geçen gece Hatırla Sevgili'nin tekrar bölümünü izliyorduk. 59. bölüm itibari ile seyircileri bir anda olayların daha da kızıştığı, sağ-sol, sol-sol çatışmalarının alıp başını gittiği, silahların ceplerde durmadığı bir döneme taşıyorlar. Tabi faşist, komünist, Sovyet ajanı gibi dönemin önemli terimleri de evlerimizde yanı başımızda yerlerini aldılar.

60. bölümün fragmanını görmüş 10 yaşındaki kardeşim ise, önümüzdeki bölümde olanları anlatacakken, "Faşistler Ali'yi kaçırıp başına silah çekmişler. 'Dünyadan bir komünist eksilse nolur' diyorlar" demesi üzerine, bu yaştaki bir çocuğu ailesel ve popüler bir şartlamanın içine sokmak istemeyen ben, faşist kelimesi yerine sağcı dememizin daha doğru olacağı üzerine kısa bir bilmişlik tasladım. Ancaaak bu "herkese eşit mesafede" duruşumun ikiyüzlülüğü derhal annemce bozuluverdi. "Neden o zaman komünist demesine de karşı çıkmıyorsun...?" "Çünkü... komünist demek kötü bir şey değil..." Evet, evet. aynanın da karşısındaydık o anda. Önyargının en kökten kısmıyla yüzleştim. Kıpkırmızı oldum. Annemle bakışıp utangaç bir şekilde güldüm. Napalım önyargılı bir insanım işte. En iyisi kabul etmek...
En azından bunu başkalarına karşı koz olarak kullanmıyorum, kimsenin hayatını dört duvar arasına kısıtlayacak bir hale getirmiyorum. Önyargımı, hareketsiz bir tarafsızlığa doğru itiyorum. Gerçi buna da apolitiklik diyebilirler ama, politize olma korkusu demeyi tercih ederim sanırım. Ya da politize olma korkusu da demeyelim de... Meseleyi düşüncelerime sahip çıkamamam veya bizatihi düşüncelere sahip olamamam değil, düşüncelerle silahların yer değiştirmesinden korkmam olarak görebiliriz. Ama biliyorum, aslında onlar bir yerlerde hep kendi kendini bileyen, ucu mutlaka bir yerlere batan silahlar.
Bazen ayna karşısındaki utangaç bakışlarınızda, bazen de başkasının gözündeki yansımanızda görürsünüz. Sonra bir gün bakıvermişsiniz dilinize dökülmüş. Bakıvermişsiniz yargıda bağımlılık, önyargıda bağımsızlık olmuş.

Hiç yorum yok: