2.3.07

zamansal enstantaneler...

mart ayı... sene 2007... abaküste kendi haneme bir boncuk daha ekleme zamanı... ama az biraz daha vaktim var... bu toplama işleminden önce benden ufak izlenimler:


!f Ankara bu sene gümbür gümbür gelmiş, evimde bir festivalciye ev sahipliği yapmama karşın devekuşu gibi kafamı kaldırmakta güçlük çekmişim.
Eski bir blog entrisinde "bu şehrin insanları devekuşu gibi" demiştim aklıma geldi. ankaralı oldum tabi, bu özelliklerini almasam olmazdı, oldu.
Neyse rötarlı bir dalış yapacağım yarın sinema salonuna, lakin aklım kaçırdığım gün ve seanslarda. Ve tabi alternatif maliyet ilkesinin gözü kör olsun, kararsız bünyemde yarattığı tahribatı bir ben bilirim.
Yine de emule sağolsun, bir liste oluşturdum, uzun vadede izlenebilecekler başlıklı:
-Zen and Zero
-How the Garcia Girls Spent Their Summer?
-Day Night Day Night
-Fuck
-En Soap
-Das Leben Die Anderen
-Sherrybaby
-Wristcutters: A Love Story
-Destricted
-Puccini for Beginners
-Bubble
-En La Cama
-What the Bleep?: Down the Rabit Hole
-Lunacy
-Avida

Cinsellik, kimlik ve iktidar dolu bir festival daha! Yaşasın!

-----
Bahar gelmiş, ruhuma su serpercesine esen rüzgardan anladım. akşamları boş karanlık sokakta, gözlerimi kapatıp saçımın arasından esip gidişinden anladım.
Her ne kadar bir bahar ayında gözerimi açtıysam da, gözlerimi kapatabileceğim güveni yine bahar aylarında hissederim.
Üstelik, her 9 Mart günü güneşli geçmek zorundaymış gibi gelir bana. Geçen sene kazık atın bana Ankara, bu sene doğumgünüm kaptırmam sana, karına kışına!
-----
Garou, sesiyle kulaklarımı dimdik ettiğinde (köpekleşiyorum muntazaman) kaç yaşındaydım kimbilir. Geçen gün sözlükte bir başka suser, 2006'da çıkmış albümünün liriklerini girerken araştırdım ve buldum. Çok güzel bir albüm. Frankafon kimliğimdeki kıpırtılar gözardı edilecek gibi değil. Yine kendi kendime Fransızca konuşmaya başladım. Bu albüm zaman vurgusu ağır şarkılar içeriyor. Her dinlediğimde karalık bir disko ortamında, gözümü kapatıp dans ettiğimi hissediyorum. Kıpır kıpırım bugünlerde.
Hm ayrıca söylemeden edemeyeceğim: Le temps nous aime. Hep ezberleyelim diye uğraşılan ve gençlik inadımızla kulak arkası ettiğimiz, sınavdan paldır küldür notlarla çaktığımızda asla unutmadığımız dersler gibi bir söz bu. Evet gerçekten de öyle. Le temps nous aime... Üstelik Nietzsche ile nasıl da uyumlu bir sözmüş bu...
Tu ne me mentiras jamais...
Dechiré diye bağıran birisi ile işim olmaz bundan böyle...
-----
Kaç zaman geçti, küçükken kızım yapma hoş değil dendi. Ama söyler misiniz, pipet ile bir şey içerken höpürdetmekten daha güzel ne var hayatta?
-----
Notre Dame de Paris, her genç kızın ders çıkarması gereken bir hikaye:)

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Alternatif maliyet ve kararsızlık yazdım, sizin blog cıktı.Ekonomideki en baba konu alternatif maliyet, kim mi demiş, meşhur "Tobin".Alternatiflerle dolu dünyada maliyetli bir yaşam sürüyoruz.O yüzden alternatifi olmayan biri, bişeyi tercih etmek, olayı maliyetsiz kılıyor.Alternatifiniz yoksa maliyetiniz de yok.
İyi geceler...