1990'ların başında, daha benim ufacık tefecik, içi dolu turşucuk günlerimde, annemin okulda yemem için doldurduğu rengarenk beslenme çantamın içine girmesi kesinlikle yasak olan yiyecekler vardı. Benim en sevdiğim meyvelerden birisi olan muz da, annemin mantıklı gerekçelendirmesi ile mahrum kalmayı kabullendiklerim arasında yer alıvermişti.
İzmir'de -en azından benim okuduğum dönemde- çocukları koleje göndermek anlamsızdı, çünkü inanılmaz başarılı devlet okulları mevcuttu. Devlet okullarında okumuş bir öğrenci olarak, maddi bakımdan Türkiye'nin küçük bir örneğini oluşturacak kadar çeşitli bir ortamda eğitim görüyordum. Annemin sakin bir tonla "Evde istediğin kadar tüketebilirsin, ama okulda maddi durumu el vermeyen çocukların canı çekebilir" dediği o masum muz, okulda kışkırtıcı bir meyve oluvermişti. 1990'ların başındaki bu hassasiyeti o zamanki aklım nasıl erdi de, kabullendim bilmem, ama 2000'lerde gördüğüm denge değişikliğine bir türlü akıl sır erdiremiyorum.
Artık pazarlardan değil, marketlerden alışveriş yapıyoruz. Yaz kış demeden her sebze ve meyveyi bulabiliyoruz. Ancak benim açımdan değişimin en göze çarpan tarafı meyve fiyatları. Bugün, annelerin çocuklarına okula muz götürülmemesini haklı çıkaracak sebepleri yok. Belki de an itibari ile en rahat ulaşılan ve görece en ucuz olan meyvelerden birisi olmuş durumda o minicik karbonhidrat bombası. Oysa, o sevimli Amasya elmalarımız görünüşleri kadar sempatik değiller gelir gider denklemlerinde. Ya da turunçgillerden bir portakal hanımefendinin ekşimtrak tadı bile, ay sonu denkleştirmesi esnasında ağızları sulandırmaya yetmeyebiliyor.
Velhasıl, belki bugün evlerde anneler, çocukları için hazırlıkladıkları beslenme çantalarına, bizim hapur hupur tükettiğimiz elmalardan bir tane atarken, belki bir kez düşünyorlardır, kimbilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder