30.3.10

if i ever...

Bir insan tum sabahini bulmak icin harcadigi, gunlerdir beyninde calan bir sarkiyi buldugunda gozyaslarina hakim olamiyorsa, bu neyin alametidir.

Cok garip bir haftasonu gecirdim. Uc gune bu kadar cok veda sigdirmaya alisik olmayan bunyem, bugun nihayet patladi. Yine kendimi gecmisi sorgulamalar diyarinda taht basinda buldum. Icimde kendimi yollara vurma istegi...
Yine gocebe oldum. Lisedeydim, Turkce dersinde anlamini yillarca yanlis bildigimiz "yuvarlanan tas yosun tutmaz" uzerine konusurken, Turkce hocamiz, "...tipki gocebe toplumlar gibi. Onlarin kulturu olmaz, gittikleri yerin kulturunu alir, oraya adapte olurlar." demisti. Supheyle de yaklastiysam o zaman bu yoruma, simdi gercekten anliyorum ne demek istedigini.
Sanki omrumu bir gocebe olarak yasamisim, insanlardan, sehirlerden, ulkelerden hep goc etmisim, kendimi en cok bir yerden bir yere giderken mutlu/uzgun, kisacasi yasar hissetmisim gibi geliyor.
Dun gece, Londra olusum uzerine kafa yorarken, fark ettim ki, su an beni dunya uzerinde herhangi bir yere baglayan, herhangi bir sey yok. Simdilik Londra'dayim, neden burdayim, ne yapiyorum bilmiyorum. Cok da mutluyum genelde, o ayri. Ama sebepsiz. Peki Turkiye'ye donsem, donmek icin bir sebep bulamiyorum. Kendimi oraya da koyamiyorum. Insan 25 senede kendini nereye koyacagini bulamadiysa, ne zaman bulur. Ne zaman bu transit hayatina son verir, ne zaman ozlemeyi birakir ve mutlu olur?

Cunku olmadigi surece yapamadigi her sey icine batacak, bulamadigi bir sarkida, yapamadigi bir donuste, beceremedigi bir yoga hareketinde kendini son parcasi kaybolmus puzzle gibi hissedecek.

Bu arada, bahsi gecen sarki:

Cok ozledigim birisine gitsin.

Hiç yorum yok: