3.3.09

çok karışık, çok...

Festivalde ve sonrasında sinemada izleme fırsatı bulamadığım The Squid and The Whale'i izledim. İyi ki de o zamanlar izlememişim. Kötü değildi, ama sevmedim. Eksik olmuş, ya da giderek daha sıradan bir insan haline geliyor ve bağımsız filmleri, Avrupa filmlerini anlama yetimi kaybediyorum. Bilemedim. Fakat o çocukların durumu, anne ve babanın tuhaf soyutluğu her şeyden. Bir de kendi çocukluğumdaki anne-baba kavgaları aklıma geldi, ebeveynleri boşanıyor diye ağlayan çocuğa, "Ne var yani dünyadaki annesi babası ayrı olan ilk çocuk sen değilsin ki!" veya "Arkadaşın X'in de annesi babası ayrı!" gibi cümleler kurulmamalı. Saçma.
Sonra dün, araştırmanın ortasında aklıma, Vicki Cristina Barcelona düştü. Ne güzel film, ne güzel oyunculuk. Woody Allen 10 sene önce bitirdi kendisini diyen Saladin'e hiç kulak asmayışımdan ötürü mutluyum. Hatta "ne cüretle" diye sormak istiyorum. Adam gayet yapmış ve olmuş. Filmden çıkınca hepimiz bir sorgulamaya, kategorizasyona girmiş gibiydik, üstüne şarap içtik. İlk anda Vicky ve Cristina'ydi aklımızda olan, dünse aklıma Javier geldi. Bu ne tipsizlik, bu ne sevimlilik, bu ne karizma. Gerçi bir arkadaşımın, "O adamı ne zaman görsem, git bi duş al diyesim geliyor" deyişi beni benden alsa da, Javier de beni benden alıyor. Başarılı oyuncu, çekici erkek.
Yüzeyselliğime kaldığım yerden devam etmek gerekirse, ben 9 Mart için kendime bir tiyatro bileti almayı düşünüyorum. Tek başıma veya değil. Gideceğim kesin. Three Days of Rain. Ve tabiki James McAvoy! Evet bu da, bacak kadar boyuyla şirin mi şirin, çekici ve Türk aksanına benzeyen İskoç aksanı ile etkileyici olmayı başarabilen gerçek dışı bir erkek. Öpüşme yetenekleri gibi konulara girmeden, olabileceğim en yakın mesafeden kendisini canlı izlemek istiyorum. Bir yaşı böyle geride bırakıp, diğer bir yaşa böyle girmek güzel olmaz mı?
Güzel erkekler, güzel düşünceler ve mümkünse güzel filmler/oyunlar.
Bir de bir ara Picasso'ya gideceğim. Bakalım. Meera ile konuşmak lazım...

Sanatsal kaygılar yukarıda kalsın, ben dün akşam mercimek köftesi yaptım. Krokanlı çikolatalı pasta ve cheesecake sonrasında mutfaktaki yeni başarım. Köftelik bulgur yerine kuskus kullandım, annemin tarifi ile internetten bir tarifi karıştırdım. Anneminkisine daha çok sadık kaldım, ama yine de onunkisinden farklı bir şey çıktı sanırım ortaya. Bir de sormak isterim, kimyon BOLCA konulacak ne demek? Şimdi kimyon tadı gayet belirgin bir mercimek köftem var. Neyseki yiyecek olan kitle yabancı. Ne versem yiyecekler. Bir de burada baharat pek seviliyor. Mesela ev arkadaşım gece gece bayıldı tadına. Gerçi ilk başta baya afalladı, " E bu pişmeyecek mi? Çiğ mi bu? Yoksa pişirdin mi önceden?" diye.
İnsanın gece yatmadan önce, uğraştığı yemek için aldığı övgü duyduğu son şey olunca güzel oluyor. Tavsiye ederim.

Hiç yorum yok: