3.12.08

C

Saladin'cim sağolsun, tüm gece C'ler kovaladı beni rüyamda. Önce yazdığım ödevin hatalarla dolu olduğunu gördüm, mesela aralara Türkçe notlar düşmüşüm ve silmemişim teslim ederken. Sonra o korkudan kurtuldum, çünkü ödevi edit tekrar okumadan önceki hali olduğunu fark ettim (hoş gerçekte hiç böyle bir şey yok ya, kendi kendime korkular yaratıyorum). Daha sonra ödev sonuçlarını görüyoruz, tüm sınıfca... Tabi bunca gerginlikte, tüm sınıfa attığı "hatalarınız" konulu mailin ve "NEDEN? NEDEN? NEDEN?" diye yanlarına not düşmesinin etkisi oldukça büyük. Bir de dünkü derste, "Beni iki hata çok kızdırdı." deyince, "Doğrudan aktarma birisi değil mi?" diyen öğrenciye, "Ondan bahsetmiyorum bile, ona kızmayı bıraktım, aştım onu, o kadar çok vardı ki!" demesi ve ardından bana son derece mantıklı gelen eleştirilerini sıralaması da oldukça gergin anlar yaşamamıza neden olmadı değil. Hoş, kendisi o kadar tatlı ki, insan genellikle kızamıyor, güler yüzle dinliyor bu eleştirileri (Sadece Türkiye ile konuştuğumuzda, bize bir şey bilmiyormuşuz, lise tarih kitaplarndan ötesini görmemişiz gibi davranmasına kızıyorum, tabi kendisinin bu kadar detayı bilmesine şaşırarak). Ama sonuç: kabuslarla dolu bir gece.
Sabah ise beklenen mail gelmiş: Ödevlerinizi gelip teslim alabilirsiniz!
Buradaki sistem, insana bir güvence veriyor bence. İnsanların eleştirilerini anlamıyorum, gayet nötr kalmanısını ve kriterlerini uygulamasını sağlıyor hocanın. En son eline aldığın kağıtta belli iyi, orta, çok iyi, daha geliştirmen lazım notlarının ötesinde, hocanın da en sona eeklediği yorum var. Üstelik anlamadıysan kriterleri, git konuş, milyon kere anlatıyorlar. Tabi notlandırmaya bu kadar güven duymamın nedeni, kriterler değil. İsimlerin ödevler üzerinde yazmaması. Bölüm sekreterliğinden sana ödevlerde kullanman üzere, öğrenci numarandan ayrı bir numara veriliyor ve bu numarayı hocalar kesinlikle bilmiyor. İsimleri bilmeden, sadece yazılanları okuyorlar, fakat bununla da kalmıyor, onlar okuyup notlandırdıktan sonra, bir komite toplanıyor, kağıtları tekrar gözden geçirip son notları harfli sistem üzerinden veriyor. Daha sonra bölüm sekreterliği, bir maille, ödevleri alabileceğimizi haber veriyor ve tamam. Hakikaten böylesine objektif, güven veren bir notlandırma sistemi görmedim. O nedenle aldığı notları saygı ile kabul ediyor insan.
Mesela 2-3 saatte yazdığım ödevden B almışım, uçtum sevinçten. Çünkü bana göre çok yüzeysel kalmıştı, hoş 2000 kelimede ne kadar derin olunabilir, ama kendim beğenmemiştim ve bir C bekleyerek gitmiştim ödevi almaya. Üstelik notların çoğu, şekilsel hatalardan kırılmış, düşüncelerimin orjinalliğini ve temelli olmasını çok beğenmiş hoca. Bir dahakine bu şekli hataları yapmazsan çok daha iyi puan alırsın, diyen bir ödev kimi mutlu etmez. Zaten bu biraz, ısınma ödevi gibi, esas son ödevler ağırlıklı olarak değerlendirilecek.
Eleştiriler, gerçek anlamda bir şeyler anlatınca ve insana zaman ayrılıp okunduğu, değer verildiği izlenimini verince, ikinci ödevler için kütüphaneye kapanası geliyor gerçekten de. Oysaki ödev teslimi Ocak'ın 12'sine.
Tabi Şubat'ta tez konusunun ve taslağının teslim edilmesi gerekince, insan zamanını ona ayırmak istiyor. Çünkü tez konusu sorun değil, bunu Jean Monnet'ye yollayıp kabul ettirmek sorun. Bir de Comparative Human Rights Law hocasının danışmanım olmasını istiyorum. Kendisi, genç olmasına rağmen, derse ve konuya hakimiyeti, anlatma üslubunun zenginliği, bir de Saladin'in sarkastik tavrı nedeniyle şimdiden tez konusunda en uygun kişi gözümde. Bir de ders anlatırken, "tamam mı?" deyişindeki babacan ton, ne derse desin kafa sallatıyor, uslu kız çocuğu oluveriyorsun. Bir de leb demeden leblebiyi biliyor. Bir de öğrencilerin saçma sapan cümlelerinden, anlamlı cümleler çıkarıyor. Ve daha nicesi. Seviyoruz kendisini...
Saladin'i de seviyoruz aslında, hele koskoca AİHM hakimlerinin, Lord'ların konuşma yapmaya geldiği gün, "Nasıl buldunuz?" diye sorup "Ben çok sıkıldım" demesi, sonrada kendisini o hakimlerle yemeğe çağırdıkları için (hukuk insanlarına tahammül edemiyor da pek.) kaçıp bizimle gelmesi bile onun doğal yönü. Öyleki, tikine bile alıştık sanırım. Artık görmüyoruz. Fakat, sevginin ötesinde, bir çekinme, her an hata yapabilirmişsin hissi vermesi sanırım, onu hem gözümüzde büyütüyor, hem de tez konusunda aklımıza gelen ilk isim olmaktan çıkarıyor. Bir tür Ayhan Yalçınkaya sendromu yani.
Hazır ben bu kadar sevgi dolu iken, bir koşu gidip ödevi almakta fayda var. Ya şimdi ya asla...
Sonuç ne olur, tahmin edebilmekten çok uzağım. Sınıfta 4 tane F alan varmış (dındın dındın dındın!), fakat kendimi en en en kötü C'ye hazırlaşmış bilinçaltım. Saladin neye layık görmüş, görücez efendim.

Hiç yorum yok: