11.9.08

Daha neler!?

Evet, hakikaten daha neler. Hatta, yok artık! Şaşkınlıktan küçük dilimizi bile yutmaya üşeniyoruz adeta. Çünkü şaşırmadan bir gün geçirmiyoruz.


Şimdi de bu yazıyı, IMEEM'e girerken yüzümüze vuruyorlar. Oldukça ilginç. Merak ettim, bu sefer mesele telif hakları mı ki? Hadi telif hakkı bahanesi ile yapılmış olsun, fakat yutmuyoruz biz bunu, çünkü indirmek istenilen şarkılar için bir bedel ödeniyor, yok ben sadece şöyle bir bakıp çıkacaktım diyenler için de, bir tür internet radyosu işlevi görüyor IMEEM.
Fakat esas ilginci bu yasakların tanıdık olması, bizim hayatımızda. YouTube'tan bahsetmiyorum, daha eskilerden bir şeyler hatırlatmaya çalışıyorum.
Benim de yarım yamalak hatırladığım günler... Çocukluğun her şeyi idrak edemeyen fluluğundan aklımda kalanlardan birisi: 90'ların ilk dönemlerinde de, tüm susturulmuş, bunalımlı zamanlarda olduğu gibi, en büyük saldırı, ruhu besleyen, kafayı dağıtan, sıradan eğlence alanlarına yapılıyordu. Tüm özel radyolar kapatılmıştı. Anlamadığım bir sebepten, yepyeni müzik setimizde, radyo dinleyemiyorduk, daha doğrusu dinliyorduk da, "izinli, sahibinin sesi devlet kanalları" haricinde bir şey dinleyemiyorduk. Yine de, akşam olup da kulağımızı dayardık radyoya, hatta şarkı armağan etme ritüelleri bile bu dönemde başlamıştı. Sanki bulutların arasından güneşi görmek için çabalıyordu insanlar.
Yasaklar bitmek bilmiyor ülkemde. Hapishanelere düşen, yargılanan düşünceler eksilmediği gibi, zevklerimiz de yasaklanıyor. Hukuksuzluğun ve cehaletin en büyük örneğini yaşıyoruz. O kadar büyük ki, "Aman benim insanımı zehirler, aklına kötü şeyler sokar bu internet denen ne idüğü belirsiz şey" diyen birileri sayesinde, milletin surf yaptığı internet semalarında, biz engelli koşu yapıyoruz. Peki tüm bu olanlardan, bizim çıkardığımız anafikir nedir? Güvensiz bir toplumda, güvensiz bir devlette yaşıyoruz. Tıpkı eski günlerde olduğu gibi. Nereye baksak, nereye gitsek bataklık.
O dönemden bugüne, değişen sebeplerden ötürü süregiden yasaklarda değişmeyen tek şey, birilerinin bize sürekli ayağımızı denk almamızı hatırlatmayı vazife edinmiş olması. Hatta gizli bir birim bile olabilir bu iş için. Mesela adı da, Topluma Haddini Bildirtme ve Bilmeyeni Yamultma Kurumu olabilir. Buna bağlı bir alt birim de, Sanat Yoluyla Yola Getirme Birimi denilebilir.
Bu uğurda karara varan Türk Mahkemeleri de ayrı şekillerde takdire şayan. Sorunlu başımıza, alakasız "sorun olmayan" sorunlar yaratarak, akıllarımızı karıştırmayı iyi beceriyorlar. Bravo!
Hatta bence, en iyisi devletimiz, kendisi bir blogger açsın, devlet radyo, devlet sözlük kursun. DevletTube bile olsun hatta. Bizim gibi haddini bilmeyenlere "doğru" zevkleri aşılasın. Böyük devletin eli uzun olur çünkü, değil mi?
Şimdi bu yazıyı yazıyorum ya, korkuyorum, Blogger da kapanacak diye. Neden? Çünkü özgür irademle, şahsi, bağımsız fikrimi, özgürce dile getirdim. Üstelik devleti ve onun kurumlarını eleştirdim. Daha büyük suç mu olur? Dilimi ısırıyorum. Acilen haddimi bilmem gerekiyor sanırım. "Çok yalnızım be, Foucault!"

Hiç yorum yok: