22 yaşıma ve üniversite son sınıf öğrenciliğime rağmen, müdahil edildiğim bu çocuk bayramı gününde -aslında egemenliğin demokratik temellere oturduğu gün tanımlamak anlam ve öneme daha uygun- 12'lere kadar uyuyabilirdim. Ertesi gün hiç gelmeyecekmiş gibi aylak aylak da gezinebilirdim. Belki daha keyifli bir şeyler yapmaya karar verir, kitap okur, film izler, gerçekten de mutlu olurdum. Oysa, "...bugün Yirmi..üç Nisan, hep neşeyle doluyor insaan..." diye vıyaklayan çocukların sesleri ile Kızılay'a gitmek, oradan koştura koştura Kavaklıdere tarafına çıkıp DHL'in kapısında bitmem gerekiyordu. Hepsini sırayla yaptım. Her yer açıktı hemen hemen, hava güneşli görünümünn altında üşüten bir rüzgarla kandırmaya çalışıyordu insanları. Yemedim hiçbirisini, hazırlıklıydım.
Yine de bu hikaye de güzel geçebilirdi. Kargomu verir ve sonra kendime bir kahve söyleyebilirdim Mado'da. Biraz otur, gelen geçen insanlara bakardım. Le Monde alır, Fransızcayı ne kadar sevdiğimi tekrar ede ede, Fransızca konuşan iç sesimle eve kadar yürüyebilirdim.
Ancak, saygıdeğer DHL yöneticileri, yolun karşı yakasında ulusal kurye servisi olan MNG açık ve tıkır tıkır çalışırken, bugünü tatil etmeye karar vermişler. Tüm olasılıklar çöpe...
Bütün bir sabahımı boşuna oradan oraya koşuşturarak ve öğleden sonramı da buna sinir olarak geçirdim. Şu anda, elimde acilen gitmedi gereken bir posta var ve günümün çoğu geçti gitti. Planlarımın suya düşmesi yetmiyormuş gibi, keyfim, istekliliğim, motivasyonum koşar adım uzaklaşıyorlar.
Ve ben ihtimaller üzerine daha fazla düşünmek istemiyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder