Ally McBeal'da kendimi bulmamın en önemli nedeni şarkılardı. Çocukken yağmurun elleri olur, yeşilmişik diye mırıldanırdım, vira vira diye şarkı söyler, ada vapuru yandan çarklı diye kahkahalara boğulurdum şehiriçi araba yolculuklarında şarkıcı taklitleri yaparken. O zaman belki normal karşılanabilecek olan ben-merkeziyetçi algımla, her şey benim için, bana göreydi. Ne de olsa anne-babasının biricik evladı, el bebek gül bebek, prensesler gibi yetiştirilmiş torunuydum ailenin.
Büyüdüm, değişmedim. Hala zaman zaman şımarıklık yaparak ve tüm şarkıları kendisini anlatmaları beklentisi içinde yaşıyorum.
Benim için İzmir'e has olan pazar sabahları kahvaltısında radyodan kulaklarımıza gelen şarkılar, yeniden bu hissi yaşattı bana. Sertab Erener'in Yanarım'ı sabah sabah bir hislendirdi beni. Sonra Türk Popu'nu aradan geçen yıllar içinde değerlendirebilme şansına eriştiğimi fark ettim. Kendi çocukluğumda bile "iyi popçu" olmaktan uzak, Aşkoyunu gibi istisnalar haricinde, "sımsıkı sıkı sıkı sar beni" diye sırf eğlencesine, tekerleme gibi dilimize doladığımız şarkılara sahip Kenan Doğulu'nun, bugün pop müzik için iyi bir konuma sahip, dahası tarafımdan da kişisel TopTen listeme değilse de arşivime girecek ölçüde beğenilen bir müzisyen olmasını hayretle karşıladım. Üstelik, kısmen Baş Harfi Ben şarkısında duygulanıp zevk alarak eşlik dahi edebiliyordum. Bir sonraki şarkı ise, geçen yıllara rağmen hala "aynı" olan bana ithaf edilmiş gibiydi. Nev, "Zooorr..." diye söylerken şarkısını, kendime uymayan yerlerde, cinsiyet değişiklikleri yapıp kadın erkek rollerini değiştiriyordum şarkıdaki. Böylece tüm dünya ve şarkılar, bana uyumlu, benim etrafımda döner hale geliyordu.
Diğerlerini bilmem, ama ben kafamda her daim dönen bir pikapla sürdürüyorum hayatımı. Bazen plak eskiyor, bazen pikup cızırdıyor, bozulup takılıyor, ama dönüyor. Tüm eklemlerime kadar acı hissettiğim dönemlerde, Ally gibi genişliyor duygu dünyam, etrafımda adım atan herkesin, çiçekçideki çiçeklerin, geçen arabaların, süpermarketten elleri poşetli çıkan insanların, her şey ve herkesin bu ritme ayak uydurduğunu hissediyorum ve kısmen de olsa kendimi böyle teselli ediyorum. Ya da bana uymayan kırmızı ışıklarda hiddetleniyorum, beynimin fazla çalışmasını engelleyemediğim için yıprandığım ve hiçbir şey düşünmemek için kendimi yorduğum günlerin hızlı ritminde. Bazen Ally ile olan benzerliğimden korkup şarkıların sesini kısıyorum, ama ilk fırsatta dayanamayıp yeniden ritmlere kaptırıyorum kendimi.
Yalnız burada önemli olan, özellikle Türk Popu ile aramdaki bağ. Veya bir dönemin pop şarkıları mı demeliyim? Çünkü eski hırçın, "ben pop sevmem" tavrımı geride bırakıp kulak kabarttığımda, şu anki müziklerden ziyade, 90'lar Türk Popu'nu seviyorum. Sevmekten öte taptıklarım ise, eski Yeşilçam izleri taşıyan şarkılar. Bilimum Tanju Okan şarkıları, Yeşim'in Olmaz Böyle Şey'i, bir Ece Ayhan şiiri gibi hüzünlü olabilecek pusluluktaki o meyhane, rakı kokulu şarkılar, Aşkım Bahardı gibi hüzünü tiye alan üslûp... Bunlar olmasa, ne mutluluk ne hüzün çekilir, ne de Ally ile benzerliklere tahammül edilirdi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder